top of page
Search

Bağımlılıktan Bağlılığa

Yakın ilişkiler, her ne kadar sevgiyi, birlikteliğin gücünü ve hazzını yaşatsa da en çok hayal kırıklığı, acı ve öfkeye yol açan alanlar da olabiliyor. İlişkilerin doğası bu…



Yakın ilişkiler, içimizde karanlıkta kalmış ve büyüyememiş çocuk ruhsallığını tetikler. Acı ve öfkenin, ilişkide deneyimlenen olası bir hayal kırıklığından çok daha yoğun hissedilmesinin nedeni, çocuklukta yaşanmış ve bilinç dışında kalmış travmalardır. Adeta yemeği çiğnerken sert bir lokmanın sinir ucu açıkta kalmış bir dişe dokunduğunda zıplatması gibi, ilişkide yapılan özensiz bir davranış da travmaya dokunduğunda normal dışı reaksiyona sebep olur.


Yakın ilişkide yaşanan ufacık bir ihmal veya sınır ihlali, geçmişte yaşanmış tüm çocukluk ihmalinin ve ihlalinin acısını da harekete geçirebilir. Eğer hayal kırıklığı yaşadığımızda kendi acımıza eşlik etmeyi bilmiyorsak ve kendimizi yakınlık yaşadığımız kişiyi suçlarken, yargılarken veya küçümserken buluyorsak, bağımlı bir ilişki modeli içine hapsolmuşuz demektir.


Şiddet ve istismarın olduğu bir durumda, diğerinin davranışlarını mazur gören bir tutum ile, sınır koymadan ilişki içinde kalınması da bağımlı bir ilişki modeli yaşandığının göstergesidir. Bazen de ilişkide bağımlılık çok daha masum şekillerde kendini gösterir. Uzun yıllardır evli olan çiftlerin, “Tekneyi sallamayalım, bir düzen tutturduk gidiyoruz” anlayışında olduğu gibi… Veya sık sık kavga edip sonra barışmanın hazzı yaşanan ancak bireysel ve ilişkisel olarak bir dahaki kavgaya kadar bir şeyin değişmediği durumlarda görüldüğü gibi. Bu ilişkilerde dinamizm ve dönüşüm eksiktir. Bir tekerrür ve tıkanıklık içine hapsolmuşluk vardır. Zira bireylerin odağı ilişkide oldukları kişidedir. İlişkide yaşanan durumun, kendi iç dünyalarında nasıl bir duygusal izdüşümü olduğu araştırılmaz.


Bağlılık yaşanan ilişkilerde ise; hayal kırıklığı, acı ve öfke aynı şekilde deneyimlense de bireyler kendi duygularının sorumluluğunu alıp kaynağına gitmeyi seçerler. İlişkide bir zorluk olduğunda dikkatlerini ve odaklarını kendi iç dünyalarına çevirip, kendi duygularına eşlik ederler. Eşlerinin hayal kırıklığı yaratan davranış ve tutumlarını tanımlayıp kendilerini nasıl etkilediğini araştırırlar.


İlişkilerinde bağlılık anlayışını sürdüren bireyler, travma dolayısıyla gelişmemiş içsel çocuklarının, eş ilişkisi dinamiğinde devreye girebileceğini göz önüne alırlar. Yani ilişkide ortaya çıkan hayal kırıklığını, kendi travmalarının farkına varıp dönüştürme fırsatı olarak görürler. Bu şekilde kendi içsel süreçlerine eşlik ederler.


Bağlılık anlayışını taşıyan birey, ilişkide karşılaştığı bir tutum ve davranış ile kendini orantısız bir duygu yoğunluğu ve mantıksız bir düşünce silsilesi girdabında bulduğunda, çocuk ruhsallığının etkisi altında olduğunu anlar. O zaman yakın ilişkisindeki kişi ile sorunu birlikte ele almak üzere iletişime geçmeden önce, odağını kendi içsel çocuğuna verir. Bu sayede bilinç dışında kalan içsel çocuk, ilişki dinamiğini bozmaz.


Birey kendi çalışmasında, içindeki tetiklenen incinmiş çocuğa ilgisini verip onu rahatlatarak işe başlar. Onun zorluğuna kulak verir ve geçmişte ihtiyaç duymuş olduğu ancak deneyimlenmemiş şefkat ve öz bakım sağlanır. Bu sayede yarası tetiklenmiş içsel çocuğun daha önceki deneyimlerinden taşımış olduğu duygu yoğunluğu, özden kaynaklanan bu şefkatli varoluş ve güvenli alan sayesinde rahatlar ve dönüşür. Ancak o zaman birey, çocuk ruhsallığının esaretinden kurtulur ve yetişkin bilgeliği devreye girer.


Bu içsel çalışma tamamlandıktan sonra birey kendi yetişkin kaynaklarına sahip çıkarak ilişkide yaşamış olduğu hayal kırıklığını ele alır. İçsel çalışmada, geçmiş travma acısına eşlik edip rahatlama sağladığı için birey, yakın ilişkideki iletişiminde içsel çocuğun beklentilerinden bağımsız, ancak onu da gözeterek yol alabilir. Ancak o zaman şiddetsiz iletişim prensiplerine uyarak ilişkisinde yaşanan zorluk yapıcı bir şekilde çözümlenebilir.


Danışanlarımla eş ilişkilerinde yaşadıkları zorluklar üzerine çalıştığımda, ses tonlarındaki tizliği, soluk soluğa kalışlarını, kelime bulma zorluklarını, gözlerdeki donukluğu, bedenlerindeki çökme halini gözlemlediğimde, içlerindeki çocuğun travmasının bedene nasıl yansıdığını görebiliyorum. Danışanlarımın da kendi içsel çocukları ile temas kurmaları ve sürecini paylaştığım içsel çalışmaya davet etmek için, onlara anlattıkları zorlukların bedenlerinde nasıl bir izdüşümü olduğunu, nasıl bir duygulanım olduğunu soruyorum. Dikkatlerini kendi bedenlerine ve varoluşlarına verdiklerinde, duygusal olarak tetiklenmiş içsel çocuğun, anne kucağına kavuşmuşçasına rahatlamaya başladığını gözlemliyorum. O zaman bedende kaydı olan geçmiş bir acının dindirilme süreci ile çalışıp, yorucu hikayelere girmeden somatik olarak dönüşümünü sağlayabiliyoruz. Bu sayede geçmişte varoluşunu devam ettirmek için bilinç dışı seçmiş olduğu, çevreye ve duruma uyumlanmak için takındığı otomatik davranışlar yerine dönüşüm sonrası ilişki içinde yeni ve otantik davranış şekilleri üretebilir oluyor. Böylelikle hem kendi içsel çocuğuna sadık olup hem de ilişki içinde bağlılıktan ve sevgiden kaynaklanan yetişkin davranışı gösterebiliyor. Böylece hayatında sağlıklı ve dengeli ilişkilerin yaşandığı yeni bir kapı aralıyor...

200 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page