Cultivating Presence bireyin iyi olma haline destek olan bir beden psikoterapi danışmanlığı ve koçluk hizmetidir. “Cultivating Presence” süreci, danışman ve danışan arasında güven ve iş birliğine dayalı, yüksek etkileşimli seanslar üzerinden ilerler.
Karşılıklı mutabakata varılmış hedeflere ulaşmak için danışan hem kendine hem danışmana dürüstçe kendi iç dünyasını görünür kılar. Danışman ise bu yolculuğa eşlik ederken bireyin bireyselliğine, fiziksel, duygusal ve spritüel otonomisine saygı gösterir.
Seanslarda, danışanın kişisel ihtiyaçlarına uygun olarak; Sensorimotor Psychotherapy, Gestalt Terapi ve Koçluğu, Dışavurumcu Sanat Terapisi, Aile ve Çift Terapileri, Aile Dizimi, Diamond Approach ve Core Energetics (Beden Psikoterapisi) yaklaşımları kullanılmaktadır.
Bu süreç sonunda; danışan, özgüvenini, öz iradesini, dayanıklılığını (resilience), öz sevgisini geliştiriyor, iş yaşamında insiyatif alarak kişisel liderliğini gerçekleştiriyor. İlişkilerinde ise bağımlılıktan bağlılığa doğru bir yol alıyor. Koşullandırılmış davranış kalıplarından özgürleşen danışan, "cultuvating presence" pratiği sayesinde kendini içinde bulduğu durumlara uygun yanıtlar verebiliyor.
Sensorimotor
Psychotherapy
Sensorimotor Psychotherapy®, Pat Ogden tarafından geliştirilmiş, psikolojik travma ve bağlanma konularında çalışırken bedenin bilgeliğini (somatik intelligence) psikoterapi sürecine katan bir terapi şeklidir.
Psikolojik travma, karşılaşılan bir olay veya olaylar dizisinin, duygusal olarak anlamlandırılamaması, taşınamaması ve/ya kişinin kendi varoluşu ile bu olayları ilişkilendirememesi sonucunda ortaya çıkar.
Travmatik deneyimler; taciz, cinsel taciz, doğal afet, dolaylı travma(bir yakının travmasına eşlik etmek), kaza, ihmal, sağlığı ve yaşamı tehdit eden rahatsızlıklar (ameliyat, inme, alzaymer, kanser vb.) ve önceki nesillerden aktarım sonucu ortaya çıkabilir. Travmatize olan kişilerin travma ile ilgili hatıralarından çok semptomları vardır zira geçmişte yaşanan travmatik olay bireyin hafızasından silinmiş olabilir.
Travmatik olaylar - bilinçli veya bilinçsiz algılanan tetikleyiciler tarafından - hatırlatıldığında ise şiddetli duygusal ve/ya somatik reaksiyonlar gözlemlenir. Birey ilgili ipuçlarını algıladığında adeta aynı durumla başa çıkmak için harekete geçer. Birey geçmişte nasıl davranmış veya bedeninde ne hissetmiş ise aynı durumu istemsiz olarak tekrar eder. Bu durum; depresyon, uyuşma, sinirlilik, çabuk öfkelenme, uykusuzluk, ümitsizlik, somatik kronik ağrı, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları, panik atak, genel endişe hali, utanma ve kendinden nefret etme, devamlı hiper olma, unutma, ajitasyon, kopma hali ve benzeri şekillerde kendini gösterir.
Travmatize olan bir bireyin, durumlar karşısında otomatik ve istemsiz davranış kalıplarını değiştirmek için sadece konuşmanın olduğu terapi süreçleri yeterli değildir. Zira travmatik olayları konuşmak sinir sistemini alarma geçirme potansiyeline sahip olduğundan, daha da tetikleyici olabilir ve birey yeniden travmatize olabilir. Bu durumda birey kendini ya aşırı uyarılma ya donukluk ya da bir döngü içinde uyarılma halinden donukluk haline salınım duygulanımı içinde bulabilir.
Sensorimotor Psychotherapy® yöntemi ile ilk yapılacak şey bu tetiklenme karşısında bir tolerans (“window of tolerance”) geliştirmek olacaktır. Seanslar sırasında beden farkındalığı ile çalışarak, bireyin tetiklenme halinde bedeninde yaşadığı aktivasyona eşlik etme becerisi ve kendini sakinleştirme kapasitesi geliştirilir. Bu şekilde refleks olan davranış kalıplarının devreye girme mekanizmaları pasifize edilir. "Tolerans penceresi” (window of tolerance) arttıkça, düşünme fonksiyonları ve yaratıcılık devreye girer. Kişinin kendi varoluşu ile ilişkilendiremediği veya işlenememiş duygusal yük topraklanır, bu sayede sürecini tamamlar ve bu şekilde öğrenilmiş kalıplar dönüştürülebilir. Yaşam kalitesi gelişir. İçsel duygulanım durumu değişir, dönüşür ve daha gelişmiş beyin fonksiyonlarını devreye girer.
Core
Energetics
Beden psikoterapi yöntemi olan Core energetics; insanın beden ve zihin olarak ayrılmaz bir bütünlük içinde olduğunu, dolayısı ile insanın psikosomatik bir varlık olduğunu öngörür. Ayrıca psikolojik defansların sadece psikede değil, bedende de iz düşümü olduğunu öne sürer. İyileşme, bedenin doğal fonksiyonlarından biri olarak kabul edildiği için, pek çok beden psikoterapi yönteminde olduğu gibi Core Energetics’te de hedef; insan organizmasında var olan iyileşme kapasitesini harekete geçirmektir.
Core energetics metodu bedendeki defansları dönüştürmenin ve yaşam enerjisinin serbest akışına izin vermenin ötesinde, bireyin “yüksek benliği” (özgün doğası) ile temas kurmasına ve kişinin bu varoluşu bedeninde hissetmesine (embodied presence) imkân verir. Kişinin kendini gerçekleştirmesine yardımcı olur. Bu yaklaşımı ile core energetics psikospirituel bir yöntemdir.
Bireyin özünde olan yaşam gücü ve “yüksek benlik” varoluşu hareket halinde, yaratım içinde ve evrimselleşme sürecindedir. Ancak “öz”de olan bu enerji, gelişim sürecinde (bilhassa 0-5 yaş arası) karşılaştığı acı veya negatif duygu uyandıran durumlar karşısında kendini ifade edecek uygun ortam bulamaz ise doğal akışını kaybeder ve enerji bloklarına sebep olur. Bu enerji blokları arttıkça bedende savunma yapılarına sebep olur. Bu savunma yapıları zamanla bireyin fiziksel yapısında görünür bir hal alır.
Core Energetics yönteminde, bedendeki bloklar veya akış eksikliğinden oluşmuş boşluklar fiziksel egzersizler ile harekete geçirilir. Amaç 0-5 yaşlarında, gelişimsel süreçte yaşanmış ancak ifade bulamadığından bastırılmış duyguların, bilinç dışına itilmiş düşünce formlarının veya inanışların, ifade edilmesi ve bedenin doğal iyileşme kapasitesinin harekete geçirilmesine yardımcı olmaktır. Fiziksel egzersizlerden bazıları; silindir üzerinde beden ile ileri geri hareket etmek, tekme atmak, beyzbol sopası ile küpe vurmak ve farklı nefes alımları olarak sayılabilir. Enerji blokajlarının olduğu çene, göz, diyafram gibi bölgelerde ise elle masaj veya baskı uygulayarak da çalışılır.
Bu yöntemin 4 ana etabı vardır. Birincisi kendi savunma yapımız, bir diğer adıyla maskemiz ile ilgili bilinç kazanmaya yöneliktir. Bu etapta beden egzersizleri aracılığı ile beden farkındalığı gelişir, bastırılmış otantik duygulara ulaşılır.
Bilinçli olandan bilinçaltına doğru ilerlenen “maske" etabından sonra Jung’un deyimi ile “karanlılığımız" gelir. Core Energetics bu safhaya “Lower Self” (aşağıdaki benlik) der. Bu etapta danışan inkâr ettikleri ile yüzleşmeye başlar. Seanslarda bu tutumun nedeni ve neye hizmet ettiği araştırılır. Hazır olunduğunda derinde olan “yara”nın ortaya çıkarılmasına yardımcı olunur. Yara ortaya çıktığında, danışan ile otanti varoluş/prezans ile çalışılmaya başlanır. Bu etapta organizmanın iyileşme gücü devreye girer. Danışanın defansif varoluş yerine özgün doğasına uyumlu, otantik varoluşu ile yaşamını sürdürmesine destek olunur. İşte tam olarak cultivating presence da budur.
En son etapta bireyin anlamlı bir yaşam sürebilmesi için, özgün doğasını nasıl gerçekleştirebileceğine dair farkındalık kazanmasına yardımcı olunur. Danışanın hayat amacını netleştirmeyi hedefleyen bu süreçte; özlemlere, vizyonlara, sezgisel ip uçlarına alan açılır.
Gestalt
Terapisi
Danışanın; şimdi ve burada ne yaşadığına odaklanıp, geçmişte yaşanandan öte, seans sırasında ne deneyimlendiğine dikkat çeken ve öz farkındalık kazandıran bir yöntemdir.
Gestalt süreçlerinde, danışanın mutsuzluk ve tatminsizlik yaşamasına sebep olan negatif düşünce paternleri* ve davranışları ile ilgili farkındalık kazanmasına yardımcı olunur. Bunu sağlamak için danışan; eskiden yaşanmış olaylar hakkında konuşmaktan çok, o olayların “şu an ve burada" (şimdiki zamanda) ne gibi duygu ve düşünceler uyandırdığını deneyimlemeye davet edilir.
Bu sayede paradoksal değişim ilkesinin devreye gireceği düşünülür. Bu ilke, deneyime izin verildiğinde ve hatta tüm rahatsızlığa rağmen bu deneyimin içinde kalındığında dönüşümün gerçekleşeceğini öngörür. Gestalt süreçlerinde “reenactment" (yeniden deneyimleme), “role play” (canlandırma) ve “hot seat” (boş iskemle**) gibi metodlar kullanılır.
*Gestalt Terapi literatüründe sıkça karşımıza çıkan “düşünce ve davranış paternleri” ifadesi; insanın aynı tetikleyiciler karşısında kendisini aynı düşünsel ve duygusal alan içinde bulma, aynı davranış biçimlerini sergileme durumunu anlatır.
**Danışanın, danışman gözetiminde boş bir iskemle ile diyaloğa girdiği terapi metodolojisi.
Diamond
Approach
Diamond Approach insan olarak potansiyelimizi farklı boyutlarıyla anlamamıza, özellikle manevi yapımızın derinliğini keşfetmemize imkân veren dinamik bir psikospiritüel bir öğretidir.
Bu anlayışın temelinde, bireyin samimi olarak kendi için neyin gerçek ve doğru olduğunu keşfetme arzusu yatar.
Sufizm, Budizm ve Zen gibi geçmişten gelen köklü spritüel disiplinlerin yöntemleri, modern psikolojik yaklaşımlarla birleştirilerek kullanılır. Kabul edilmesi beklenenen hiçbir inanç ya da ideoloji yoktur.
Bu metodoloji içsel dünyamızın belirsizliklerinden, içsel zenginliğimize, kutsallığımıza, huşu uyandıran varoluşumuza ustalıkla nüfuz etmemize yardımcı olur. Bu yöntem aracılığı ile pek çok özgürleştirici uyanış yaşanır. Yaşamımız ve deneyimleriniz değişir, dönüşür. Kendilik* (Öz) varoluşumuz güzelliğini ve gizli potansiyelini ifade etmeye başlar.
Öğretinin kurucusu olan A. H. Almaas’ın bu çerçevede psikoloji disiplinine getirdiği önemli bir anlayış da “boşluk “ ile ilgilidir. Gelişimsel olarak zaman içerisinde özümüzü bir zırh gibi kaplayan karakter yapımız, bir takım atlamalar yapar. Bu alanlarda öz imgemiz oluşmamıştır. Bu da bireyin iç dünyasında “boşluk" olarak deneyimlenir.
Bir takım belirsizlikler içeren bu alana girildiğinde, bireyin kendi özgün doğasını ve doğasında var olan değerleri his edeceği öne sürülür. Bu durumun farkına varabilmek, derin bir beden algısı gerektirir. Bu uygulama özgün doğasını deneyimlemiş bir yol gösterici rehberliğinde gerçekleştirilir. Bu şekilde boşluğa izin veren danışan, sürecin sonunda kendilik (öz) var oluşunun, hayatın kaynağı ve kendisi oldunu deneyimler. Derin bir tatmin hissi yaşar.
*Kişiliğimizin ötesinde var olan özgün potansiyelimiz, özümüz.
Sanat
Terapisi
Danışanı Merkeze Alan Dışavurumcu Sanat Terapisi (Client Centered Expressive Art Therapy)
Sanatı araç olarak kullanan bir psikoterapi yöntemidir. Sanat ve Psikoloji disiplinlerinin entegrasyonundan ortaya çıkmıştır.
Bilinç dışımızda olan ve zaman zaman dile getirmeye zorlandığımız duygu ve düşünceleri; resim, dans veya müzik aracılığıyla ifade etmek kolaydır. Sanatsal ifadenin gramer syntax ve mantık kuralları olmadığından, sanat ürünleri bireyin duygu ve düşüncelerini yansıtmada etkin taşıyılar olurlar.
Birey kendini sanat ürünleri üzerinden ifade ettikten sonra, sözel anlatım devreye girerek çalışmaları yorumlar. Bireyin karmaşık iç dünyayı, su yüzüne çıkar.
Dışavurumcu sanat terapisinin; danışan üzerinde rahatlatıcı, meditatif ve arındırıcı etkisi vardır. Duygusal boşaltım, özgür ifade ve yaratıcı süreç deneyimi yaşayan danışan, karanlıkta kalmış iç dünyası ile temas kurar.
Yaratıcı aktivite serotonin seviyesini arttırdığı için, danışan fizyolojik olarak stresten arındığını hisseder.
Aile
Terapisi
Aile terapisi, bir ailenin işlevselliğini arttırmak, sağlığını korumak ve bütünlüğünü sağlamak amacı ile uygulanır. Kısa sürelidir. Zor bir dönem veya büyük bir değişim geçiren ailelerde, bir aile bireyine destek olmak için de uygulanabilir. Aile terapisinin en etkin kullanıldığı alan ise çocukların zorlukları ve davranış bozuklukları ile ilgilidir.
Bu seanslarda aile bireyinin yaşadığı bir problemin çözülebilmesi için aile dinamiklerinin ele alınması gerekir. Zira ailenin işleyişi, birey problemlerinin ortaya çıkışında etkendir ve bu problem aile tarafından bilinçli olmayan bir şekilde devam ederek desteklenir. Aile terapisinde danışman aile fertleriyle beraber bu dinamikleri araştırır. Hedef, aile bireyleri arasındaki iletişimi güçlendirmek, ailedeki her bireyin rollerini ve sorumluluklarını belirleyerek ailenin işlevselliğini arttırmak, sağlığını ve bütünlüğünü korumaktır.
Aile
Dizimi
Aile Dizimi terapisi, ailenin kuşaklar boyu, birbirine görünmez bir bağla, çok daha derinden bağlı olduğu anlayışına dayanmaktadır. Aile dizimi terapisi, bütün sosyal sistemlerde görünen rahatsızlıkları ve düzen bozukluklarını iyileştirmeyi hedefler. Bu rahatsızlıklar ve düzen bozuklukları, sosyal sistemlerin ortak vicdanına ters düşecek durumlar ve kararlardan dolayı ortaya çıkar.
Bu tür dengesizliklerin olduğu sosyal sistemlere katılan bireyler, o sisteme ait olmak için farkında olmadan sistemi dengeye getirecek, kendi özüne ters olabilecek farklı roller üstlenirler. Bu nedenle bilinçdışı davranışlar ve seçimler yaparlar. Bireyler bu terapi sonucunda, bilinçdışı rolleri ile ilgili farkındalık kazanınca; kişinin bilinçdışı davranış ve seçimleri, kendi özü ile hizalı sorumluluklara dönüşür.
Bu yöntemin uygulanması danışanın, tüm sosyal sistemini bir şema gibi dizmesi ile başlar. Bu grup çalışmasında, sosyal sistemdeki bireylerin rollerini gruptaki katılımcılar üstlenir. Sosyal sistemin şeması ortaya çıktıktan sonra, her bir katılımcı kendi sezgilerini takip ederek hareket eder. Danışman her bir katılımcının ne yaşadığını dile getirmesine yardımcı olur ve sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi için katılımcılara gerekli önerilerde bulunur.
Danışanın bu değişimi izlemesi ve kendi özü ile hizalı bir dönüşüm için, danışman tarafından önerilen gerekli adımları atması istenir. Ortaya çıkan yeni sistemin, danışanın önermeleri seansta uygulamasıyla dışarıda varolan sosyal sistemi de değiştireceği öngörülür. Bireysel seanslarda, grup katılımcıları olmadığından “boş iskemleler” veya objeler kullanılır.
Çift
Terapisi
Eş ilişkilerinde yaşanan zorluklar çoğunlukla çocukluk yıllarında ebeveynlerle yaşanmış acı veren deneyimlerden kaynaklanır. Bu bakış açısı ile danışman; eşler arasında ortaya çıkan çatışmaları iyileştirmek ve bireysel olarak eşlerin kendi yaraları ile ilgili sorumluluk almasına yardımcı olur. Eşlerin olgunlaşma yolunda ilerlemelerine destek olur.
Çocukluk yıllarında terk edilmişlik, ihmal, red edilme veya aşırı baskı yaşamış bir kişinin aynı duyguları yakın ilişkilerinde de yaşaması kaçınılmazdır. Danışman bu seanslarda eşlerin birbirine duygularını ifade etmelerine, birbirlerini duymalarına ve anlamalarına yardımcı olur. Bu empatik iletişim sayesinde bireyler kendi çocukluk yaralarının iyileşmesine de fırsat vermiş olurlar. Bu sayede eşler, birbirini suçlayıcı ve tepkisel bir ilişkiden, anlayış ve empatinin var olduğu “bilinçli” bir ilişkiye geçerler.
Bu yolda ilerleyen eşlerin sevgi bağları derinleşir, bütünlük ve güven ilişkisini geliştirirler. Bu bağın derinliğini yaşayan bireylerin hayat coşkuları ve doyumları artar.