Her geçen gün inovasyon ve yaratıcılık iş dünyasının yükselen değerleri arasında öne çıkarken, Sir Ken Robinson gibi yeniçağ bilgeliğini dile getiren liderler “Okullar yaratıcılığı öldürüyor” diyerek mevcut eğitim sisteminin çocukları geleceğe hazırlamadaki eksiklerini ortaya koyuyor. Bu tabloda liseye giden genç çocuklarının geleceğine yatırım yapan ebeveynleri, çocukları kendi hayatlarını kazanır ve sorumluluk alır hale gelene kadar onları nasıl destekleyebilecekleri ile ilgili ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyorlar.
Günümüz gençlerinin, iş hayatına atıldıktan sonra birkaç meslek değiştireceklerinin farkında olmak ve bu mesleklerin pek çoğunun bugün daha var olmadığını duymak, ebeveynleri iyice zorluyor. Lise gencini hangi hedef için hazırlayacağını bilemeyen ebeveynlerin kaygısı, bugünün iş dünyasındaki bilinmezlik arttıkça daha da tetikleniyor.
Sir Ken Robinson “Öz" adlı kitabında, başarı ve mutluluk için tutkularınıza kulak verin diyor. Robinson, tatmin edici bir yaşama sahip olabilmek için, bireyin gizil gücünü ve kişisel potansiyelini harekete geçirmesi gerektiğini dile getiriyor. Yazar bu şekilde iş yaşamında “tükenmişlik”(burnout) sendromunun çok sık rastlandığı bir çağda, içsel motivasyonun öneminden bahis ediyor.
Bu durumda ebeveynler kendini var eden geleceğe ayak uydurabilecek genç insanlara nasıl rehberlik edilebilirler?
Bugün maalesef okullar gibi ebeveynlik kültürümüz de çocukların yaratıcılığının kaynağı olan "özgün değerlerini” tahrip ediyor. Ebeveynlik bir önceki nesilden öğrenildiği için günün ihtiyaçlarına uymuyor. Yenilenmesi gerekiyor.
Çalışkan ol, düzenli ol, disipli ol gibi direktifler yerine, ebeveynler olarak genç insanların "var oldukları” hale izin vermeyi öğrenmemiz gerekiyor. “Gene yapamadın”, “ben sana söylemiştim” gibi köstekleyici cümleler yerine destekleyici ve yapıcı olduğumuz durumlarda ise gençler kendi becerilerini geliştirebilecek, farklı meraklarını araştırıp özgün değerini ortaya koyabilecek özgüveni ortaya koyabiliyorlar.
“Söylediğim gibi yap” anlayışı yerine rol model olmayı seçtiğimizde onlara, onlar "yol göstermiş" oluyoruz. Kisisel potansiyeli gerçekleştirmeye yönelik bir yaşam kurgusuna rehberlik edebilmeleri için, ebeveynlerin kendilerinden başlayarak "Özgün Varoluşlarını” geliştirmeye yönelik farkındalık kazanıp, aksiyon almaları gerekiyor. Ebeveynler ancak bu şekilde yol aldıklarında, çocuklarının tutku, gizil güç ve öz değerilerini gerçekleştirmelerine rehber olabilirler. Zamanı geldiğinde de yoldaşlık edebilirler.
Ebeveynler olarak kendi iç yolculuğumuza odaklandıkça, düşüncelerimize kulak verip duygularımıza ve bedendeki duygulanmalarımıza izin vermeyi öğreniriz. Kendimizi olduğumuz halimiz ile kabul ederiz. Bu da kendi içsel kaynaklarımızı harekete geçirir. Günlük hayatımızda otomatik davranışlardan uzaklaşır, spontanlığa yer açarız. Zihinsel ve duygusal dayanıklılığımızı güçlendiririz. Sonsuz bir yolculuk olan Özgün Varoluşumuzun gerçekleşmesi için, içimizde ve hayatımız dönüşüme alan açarız. Bu içsel yolculuğa çıktından sonra genç çocuğumuzun yaşadıkları gözümüde daha anlaşılır hale gelir. Empati ve şefkat duygularımız harekete geçer. Genç çocuğumuzun ihtiyacı olan desteği ona sağlayacak kaynağa ulaşırız. Böylece genç çocuğunuz ile ilişkiniz bağımlılıktan bağlılığa doğru evrilmeye başlar, aranızdaki ilişki güçlenir. Ebeveyn olarak bu ilişkisel dönüşümün liderliği ele alındıkça, genç evladın otonomisi onurlandırılır. Ebeveyn bu süreçte çocuğuna bağımsızlığının gelişmesi için destek olurken, güvende olması için gerekli sınırları koyar. Aynı şekilde de genç çocuğun kendi ihtiyacına dayalı olarak anne ve/ya babasına koyduğu sınırlara saygı gösterir. Böyle davranmayı seçen ebeveynler, genç çocuklarının özgün varoluşlarının güçlendirmesine katkı sağlamış olurlar. Ebeveynin özünden kaynaklanan otantik duruş ve davranış aracılığı ile genç çocuk bağımlılıktan, bağımsızlığa doğru ilerler. Anne ve babası ile ilişkide kalarak özgürleşir. Kendi sorumluluğunu alır. Ebeveynini yönetmeye başlar. Böylece bağımsızlığın ve bağlılığın ilk adımları atılmış olur.