top of page
Search
Vivi Soryano

Krizle Başa Çıkarken Liderliğimizi Nasıl Güçlendireceğiz?

Updated: May 16, 2020


Bilinmezlik ve korkunun hepimizi etkilediği COVID-19 dönemi ve sonrasında sosyal, ekonomik ve siyasal zorlukların devam edeceği öngörülen krizde liderliğimizi nasıl güçlendireceğiz?

Bugün karşımıza çıkan zorluklarla başa çıkarken, yol haritasının ve best practicelerin olmadığı bir dünyada yaratıcı çözümleri ve fırsatları nasıl bulacağız? Tarihin tekerrürü olmayan inovasyonları nasıl geliştirebileceğiz? Bugün hüküm süren ego sistem odaklı işleyişten, birlikte yaratmaya ve tüm sistemlerin iyiliğini gözeten eko sistem işleyişine nasıl dönüşeceğiz?

Otto Scharmer, Thomas Huebl, Eckhart Tolle, Daniel Siegel gibi pek çok psikospiritüel liderin de öne sürdüğü gibi tek yol prezansımıza kulak vermek ve liderlik yaparken onu takip etmek, içimizdeki ruhsal bilgeliğe teslim olmaktır. Prezansımız; Mevlana’nın dediği gibi insanda var olan ruh denen, tanrısal özümüzdür. Bu bilinmezlik dolu ve kaotik zamanlarda, ancak ve ancak prezansımızın bize rehber olması ile yolumuzu bulabilir ve kendimizi yönetebiliriz. Bu bireysel liderliğimizi geliştirdikçe de çevremize, yetki alanlarımızın veya ait olduğumuz sistem içindeki pozisyonlarımızın ötesinde liderlik yapabiliriz.

Prezans odaklı liderler, tüm cevaplar ellerinde olmasa da krizin içinde çözümlerin ve fırsatların var olduğuna inanırlar. Bunun için de hayatın getirdikleri ile haşır neşir olmak gerektiğini, katılımcı olarak ilerlemek gerektiğini bilirler. Özlerinde taşıdıkları merak, cesaret ve yaratıcılıklarına inançları vardır. Kendilerini bilinmezlik içinde bulduklarında, korku uyansa da buna tahammül etme güçleri vardır. Sinir sistemleri, içlerinde uyanan korku ile stres reaksiyonları verse de çok çabuk regüle olabilirler. Bu merkezlenme kapasiteleri sayesinde bilinmezliğin boşluğunda ve vakumunda durabilirler. Boşluğa izin verdiklerinde ise, kendi özgün doğalarının nabzını hissedebilirler. Bu nabız atışına; tüm beden duygulanımları, beş duyuları, duygu ve düşüncelerine duyarlı farkındalıkları ile eşlik edebildiklerinde ise yeninin, prezansın içinden kendini var etmesine tanıklık ederler. Ancak bu yol izlendiğinde, kendimiz ve gelecek nesiller için tarihin tekerrürü olmayan bir gelecek gerçekleştirmek mümkün olabilir.

Her bir birey içindeki ruhsal bilgelik ile temasta oldukça ve hayatın akışına izin verdikçe, doğal olarak, tüm varoluşun temelinde olan birlik ile de senkronize ilerler. Eko sistem işleyişinin bir parçası olurlar. Demokratik süreçlerin bu bilinçle ilerlemesine katkıda bulunurlar.

Atölye çalışmalarımda katılımcılara, prezans odaklı liderleri takip ettiklerinde nasıl etkilendiklerini sorduğumda; güven hissi, genişlik ve alan hissi, dinginlik, sakinlik gibi içsel deneyimlerini paylaştılar. Bu sayede kendi erklerini hissedip özgüvenli aksiyon alabildiklerini ifade ettiler.

Kriz ortamında dinginliğini koruyan lider, ekibinin de sakinleşmesine, Porges’in ifadesi ile sosyal sinir sistemimizin ilişkisel merkezlenme yolu ile birlikte regüle olmalarına yardımcı olur. Endişe veya korku yaşadığımızda güven uyandıran bir insan ile göz göze bakıp ve/veya yumuşak bir ses tonu işitirsek kalp atışımız ve nefesimiz yavaşlar, tansiyonumuz düşer ve stres reaksiyonu devre dışı kalır. Yaratıcı çözüm üreten prefrontal korteks devreye girer. Zihin günün gerçeklerine uyan ve ihtiyaca yönelik spontan aksiyonlar kurgulayabilir.

Tarihin tekerrürünün ötesinde bir gelecek yaratabilmek, global bir refaha erişmek ve eko sistem bilinci ile ilerlemek için prezans odaklı liderliğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Her birimiz bu kapasitemizi geliştirdikçe, global sorunlara çözüm olacak sistemik dönüşüme katkıda bulunmuş oluruz.

Prezans Odaklı Liderlik Kapasitemizi Nasıl Geliştiririz?

  • Sinir sistemini güçlendirerek; Porges’in deyimiyle vagal tonu güçlendirerek veya Siegel’ın tanımıyla tolerans penceresini arttırarak. Bu konu ilginizi çekiyorsa blogumdan daha detaylı bir yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

  • Geçmiş bireysel ve kolektif travmaları metabolize edip dönüştürerek..

İlk adım: Sinir sistemimiz tetiklendiğinde bize ne olduğunu fark etmek ve merkezlenmek

Bunun öneminin altını çizmek açısından gerçek bir deneyimi paylaşmak istiyorum*. Geçtiğimiz hafta bir danışanım, ekibindeki çalışma arkadaşlarının istediği ve beklediği performansı göstermediğinde nasıl tetiklendiğini anlattı. Çalışmalarımıza başlamadan önce bu tip bir durum olduğunda onları nasıl azarladığını ve sonrasında da kendini nasıl kötü hissettiğini hatırladı.

Geçmiş seanslarda, merkezlenme çalışmaları aracılığıyla tetiklendiğini artık fark edebiliyordu. Bu disiplinli çalışma aracılığı ile tolerans penceresini genişlettiğinden, reaktif olmaktan sağduyulu aksiyon almaya geçiş yapabiliyordu. Zaman içinde, ekibindeki bireylerin eksik veya hatalı bir aksiyon aldıklarını gördüğünde, azarlamak yerine geri bildirim vermeye başlamıştı. Bu şekilde sınırlara saygılı oldukça, ekip içi etkileşim kültürü de dönüşmüştü. Ekipteki bireylerin daha motive olduklarını gözler olmuştu.

Kendi tetiklenmesine şefkatle eşlik edip kendini merkezlenme yöntemleri ile sakinleştirmeyi öğrendikçe; ekibinde tetiklenen bireylerin de sakinleşmesine destek verebildiğini fark etmeye başlamıştı. Tetiklendiğinde reaktif olması ile ekibinde geliştiremediği bağlılığı; sağduyulu davranışlar, sınırlara saygı göstererek verdiği geri bildirimler ve ilişkide olduğu kişilerle birlikte regüle olma becerisini geliştirerek ekip içindeki güveni ve bağı oluşturabildi.

Danışanım merkezlenme çalışmaları sayesinde reaktif olmaktan şiddetsiz iletişime geçebildiğinden ekip içi kültürünü de değiştirdi. Ayrıca ekip arkadaşlarının özgün potansiyellerini gerçekleştirebilmeleri için güvenli bir alan sunarak sinerjik bir çalışma ortamı mümkün oldu. Danışanım ve çalışanları için anlamlı olan işleri ve girişimleri büyüdü...

İkinci adım: Geçmiş travmaları metabolize etmek

Danışanım bu süreç içinde her ne kadar istediği ve beklediği performans sergilenmediğinde reaktif olmasa da, tetiklenmeye devam ettiğini fark ediyordu… Bu durumda ona ne olduğunu araştırdığımızda çocukluğundaki ilgi ve duygusal beslenme ile ilgili eksiklikler su yüzüne çıkmaya başladı. Biz de bu acıya eşlik etmeye başladık, somatik izdüşümünü araştırdık. O günlerde, alamadığı ilgiyi, kendi kendine bedenindeki acısına eşlik ederek vermeye başladı. Özünde var olan şefkat adeta merhem gibi kendi acısına akmaya başladı. Bu sayede o içsel acı metabolize olmaya başladı. Bu çalışmalardan sonra yakın ilişkilerinde ilgisizlik yaşadığında hayal kırıklıkları ile başa çıkması kolaylaştı.

Birkaç seans sonra, ortaya çıkan yeni iş birliği fırsatlarından ve bu fırsatlar karşısında kendi tutumunun değiştiğinden bahsetmeye başladı. Daha önceleri bazı fırsatlar çıksa da güvensizlik yaşadığı için bir türlü adım atamadığını şimdi ise bu tür fırsatları değerlendirdiğini ifade etti. Bu değişimi de daha önce metabolize ettiğimiz çocukluktaki travmaya bağladı.

Danışanımdaki bu değişim, Otto Scharmer'ın ve Thomas Huebl'in liderlik ile ilgili söylediklerini hatırlattı… Bu günlerde liderler her ne kadar geçmiş alışkanlıklar ve defansif tutumlar ile tarihi tekerrür etmek istemeseler de yaratıcı geleceği gerçekleştirmeye imkan veren, prezanslarını liderliklerine taşıyacak, eğitimsel bir liderlik teknolojileri olmadığından bahsediyorlar. İş dünyası ancak bireysel ve kolektif travma ile çalışmak ile ilgili bir anlayış kazanıp prezans odaklı liderlik yapmak üzere bir donanım geliştirdiğinde geleceği tarihin tekerrüründen özgürleştirebilir ve global sorunlara herkesin iyiliğini gözeten bir eko sistem yaklaşımı ile çözümler getirebilir.

Travmalar, somatik psikoterapi yöntemleri ile çalışıldığında ise prezans odaklı liderler merkezlenmeyi bildikleri için sağduyularını koruyabilirler. Bilinmez karşısında duruma uygun gün be gün ihtiyaca cevap veren ve yolda karşılarına çıkan fırsatlara odaklanarak çözümler üretebilirler. Sosyal bağlanma sinir sistemlerini, diğer bir tanım ile duygusal zekalarını kullanarak çevrelerine güven vermeyi, birlikteliğin sinerjik gücünü kullanmayı bilirler.

Prezansı ile temasta olan bireyler, bir bütünün parçası olduklarını ruhsal varoluşları aracılığı ile deneyimlediklerinden dolayı kendi özgün varoluşlarından kaynaklanan bilgeliklerinin ve buna bağlı aksiyonların bütünün hayrına hizmet ettiğinin bilincindedirler. Prezans odaklı aksiyon aldıklarında da eko sistemin evrimselleşmesine doğal olarak katkıda bulunurlar.

*Danışan ve danışman arasındaki Gizlilik Sözleşmesi ve meslek etiği gereğince, bu vakada anlatılan kişiler ve olaylar değiştirilmiştir


151 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page